12 Haziran 2011 Pazar

Başbakan Şarkı Söylüyor

Yazının başlığını Hürriyet internetin bir haberi verdi. Başbakan,Türk Siyasetine kazandırdığı ''balkon konuşması'' sırasında şarkı söylüyormuş.

Seçim öncesi anket sonuçlarının aksine oylarını artırmış, her iki seçmenden birinin oyunu almış. O şarkı söylemesin de kim söylesin?

Her seçimden önce ve sonra gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler televizyona çıkar, konuşurlar: ''Efendim işte hede hödö...''

Halbuki bir gün de dağdaki çobanı çıkarsalar, ''Hangi partiye oy verdin? Neden'' deseler, daha kesin bir sonuç çıkabilir.

Nitekim seçim anketleri yine çok doğru sonuçlar veremedi. Hatta bazı anketlere göre seçmen, Ak Parti'yi sandığa gömecekti. Siyasi parti liderleri, akademisyenler de bu sonuçlara göre yorum yaptılar. Halbuki Ak Parti'nin esas seçmeni internete giren veya seçim anketi dolduran insanlar değil. Bunu gözardı ettiler.
Bir de şu var: Eğer hep denildiği gibi çobanla Güler Sabancı, cemaat üyesiyle Ermeni Papaz aynı partiye oy veriyorsa, durup düşünmek gerek.

Anayasa Seçimi

Eğer Ak Parti daha çok oy alsaydı, tek başına anayasayı değiştirme gücüne de sahip olacaktı. Yani CHP engeli ortadan kalkacaktı. Ama olmadı.

Ancak AKP'nin eli yine de güçsüz değil. Eğer değişikliği CHP veya diğer partiler veto ederse, aldığı oy oranı sayesinde halk oylamasına gidebilir ki buradan çıkacak sonucun da seçim sonucundan çok farklı olmaması bekleniyor. Yani anayasa AKP'nin istediği doğrultuda değişebilir deniyor.

Başa dönecek olursak, neden seçim anketlerinin aksine Ak Parti'nin oyları düşmedi? Seçmen internetten başka partiye, sandık başında AKP'ye mi oy verdi?

Siyaset uzmanı değilim ama bana göre bu olay biraz da şuna benziyor:

Araba tamircinizi hiç sevmeyebilirsiniz. Ama işini doğru yaptığını düşünüyorsanız, yine ona gidersiniz. Arabanızı başkasına emanet etmezsiniz. Yani seçmen başka parti veya başka bir liderin daha iyi olduğunu düşünse, ona oy verir. Başkasını daha iyi niyetli görebilir. Ancak bu işi hakikaten yapabilir mi diye sorulursa, yine sevmediği tamirciye gidecektir.

Ne demişler: İş başka, arkadaşlık başka.

5 Haziran 2011 Pazar

Bi Blog Vardı...

Kaç zamandır aklımda: Blog yaz, blog yaz... Bir türlü klavyenin başına geçemedim. Tabii bunda finallerdi, bitirme teziydi koşturmanın payı var. Ama tabii bunlar iki satır blog yazmaya engel olacak kadar değil.

Rahmi Koç değiliz ya o kadar meşgul olalım...

Bir defa okul bitiyor(bitirme tezini sağ sağlim verirsek)... Bir öğrenci için daha iyi ne olabilir diye düşünüyor insan değil mi?

Yanlış.

Biliyorum ki artık istediğim zaman gidip, istedim mi kırtasiyeden notlarla idare edeceğim bir yer yok. Örneğin tıp okuyan için üniversitenin bitmesi büyük bir değişim olmayabilir. Bir ay evvel ders çalışıyordur, şimdi ise hasta muayene edecektir.

Ancak iletişim okuyan bizler için mezuniyet büyük bir değişim hatta bir yıkım!

Nitekim dersler sosyoloji, tarih, internet, gibi bir dersten öte ilgi alanı gibidir. Görece zor olanları da vardır ama bir şekilde geçilir işte...

Ailen hep arkandadır: ''Okuyor çocuk'' derler.

Şimdi?

Daha bir ay evvel öğrenciyken, ''işsiz'' kalırsın.

Yüksek lisans, doktora yapabilirsin ama ''öğrenci'' olmaya devam etmek için paran veya isteğin olmayabilir.

Bir de şu var: Tıp okudun mu doktor olursun, mühendislik okudun mu mühendis... Firmalara başvurur, kabul edilirsen çalışırsın. Ama iletişim okudun mu muhabir, programcı(radyo-tv), halkla ilişkilerci, reklamcı ve daha bir sürü şey olabilirsin. Ayda 5000 dolar kazanabilirsin. Veya hiçbir şey olmayabilirsin. Bu tamamen kendini bir alanda geliştirmene veya dil öğrenmene veya sağlam yerlerde tanıdıklara bağlıdır.
Üstelik sadece iletişim mezunları değildir ''rakibin''. Herkes gazeteci, televizyoncu veya reklamcı olabilir. Hep verilen bir örnek: ''Tıp okumadan açık kalp ameliyatı yapamazsın ama iletişim okumadan haber yazabilir, fotoğraf çekebilirsin''.

Gazeteci Mehmet Barlas'ın bir sözü var: ''Ben bu işi bedavaya da yapmaya razıyken bir de üstüne para veriyorlar''.

Bu örnekten de yola çıkarak gazeteciliğin bir meslek değil, ilgi alanı olduğunu söyleyebiliriz. Engelleri aşmak, farkını ortaya koymak için ''uzmanlaşmayı'' öneriyor usta iletişimciler: ''Her konuyu biraz bil, bir konuda her şeyi bil''

Bitirme Tezi

Üniversiteden mezun olmak için tüm dersleri vermek yetmiyor. Belli bir konuda araştırma yapıp, 50-100 sayfa yazmanızı istiyorlar. Adı da ''bitirme tezi''. Daha ne olduğunu anlamadan başladık biz de tez yazmaya. Kütüphanelere gidip kitaplardan, konusu benzer tezlerden fotokopi çektirdik.

Bu arada bir sürü şey de öğrendik ama tezin en büyük katkısı ''Atatürk Kitaplığı'' oldu. Senelerdir oradaydı ama hiç gitmemiştim. Harbiye'deki kütüphanenin kitap arşivi iyi mi, bilmiyorum. Ama çok iyi bir basılı gazete ve dergi arşivi var.
Tezin konusu da ''1980 Sonrası Basında Reklamlar''. Reklamcılığa merak sardık ya. Tezle giriş yapalım dedik. Bu arada şunu da gördük ki Türkiye'de reklam tüm gürültüsüne rağmen henüz emekleme aşamasında. Her konuda olduğu gibi Batı'yı takip ve taklit ederek bir yere gelmeye çalışıyoruz. Bu konuda çok örnek var ama o ayrı bir yazı konusu. Bu konuya ilgisi olanlar Türkiye'de reklamcılığı başlatanlardan Eli Acıman'ı araştırabilirler.

Reklam Olmayalım

''Yahu Murat reklamcı olacağım diyorsun ama daha kendi reklamını yapamıyorsun'' diyorum kendi kendime.

Kariyer.net'te hesabım var. İş başvuruları da yapıyoruz tabii.

Ama herkes yapıyor...

Ne zamandır aklımda: Bir website açıp, özgeçmiş olarak kullanayım diyorum. Bu da yeni bir şey değil, çok uygulayan var.

Ama kağıt parçasından iyidir.

Bugüne dek yaptıklarını, kariyer hedeflerini, yazıyla, görsellerle aktarabilirsin.

Üstelik Wordpress gibi basit ve ücretsiz bir olanak var. Senede 17 dolar ödeyip, kendi adınla da alabiliyorsun. Wordpress uzantılı alırsan ücretsiz.

Türkiye Avrupa Vakfı

Avrupa Birliği Projesi yazmak veya Avrupa'da gönüllü çalışmak veya Avrupa Birliği fonlarını öğrenmek, isteyenler için Taksim'de, Kallavi Sokak'ta bir vakıf var: Türkiye Avrupa Vakfı.

Üniversite öğrencisi gençlere eğitim veriyorlar. Avrupa Birliği projesi hazırlamak isteyenler buradan bilgi alabilir.

Tabii benim vakıfta AB projesi hazırlayacak vaktim yok.

Aklımda daha çok şu var: ''Ayda 5000 dolar kazanabilirsin veya hiçbir şey olmayabilirsin...''

Hakkımda

istanbul, Türkiye
İnsan fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanın gelmesini; İnsanlar bekler, fırsatlar bekler; kazanan hep mazeret olur

İzleyiciler

Blog Arşivi