19 Temmuz 2011 Salı

Arabistanbul

Neredeyse boş denebilecek metro vagonu, Taksim'e doğru ilerlerken istasyona yaklaşınca yavaşladı. Vagonu dolduran Arap turistler, yüksek sesle konuşmaya başladılar. Aralarından bir kadın oturacak yer arıyordu. Ama vagondaki tek boş yer iki erkek yolcunun arasındaydı. Kadın önce tereddüt etti, arkadaşları da gülerek bir şeyler dediler. Arapça bilmiyordum ama ''Burası Arabistan değil, rahat ol'' der gibiydiler. Sonra, biraz çekinerek oturdu.

''Selamün Aleyküm'' diye selamlaştıktan sonra konuşmaya devam ettiler.

İstanbul Arap turist akınına uğradı. Metroda, sokaklarda, alışveriş merkezlerinde hep onlar var.

Peki neden?

Bunun pekçok sebebi var.

Birincisi yasal nedenler; Suriye gibi ülkelere vizenin kalkması, Türkiye'nin herkese turist vizesi vermesi.

İkincisi dini nedenler; Araplar Batı'da sırf başörtülü, çarşaflı veya sakallı olduklarından ayrımcılığa uğrayabiliyorlar. Özellikle 11 Eylül'den sonra bu ayrımcılık yükseliyor.

Üçüncüsü kültürel nedenler; Türkiye'nin Müslüman bir ülke olması, yemeklerin damak tatlarına uygun olması kültürel uyumu güçlendiriyor. Arap televizyonlarında yayınlanan Türk dizileri de ülkemizin tanıtımını yapıyor.

Arap turistlerin Avruplalılardan farkları var; Avrupalı turist müzeleri, Araplar alışveriş merkezlerini geziyor, daha çok alışveriş yapıp gidiyorlar. Ekonomistlere göre bu durum Arapları daha çok tercih edilen turist grubuna dahil ediyor.

Eğer bu yükseliş sürerse, ülkemizin önce pazarlama stratejileri, uzun vadede ise turizm politikaları değişmek durumunda kalabilir. Nitekim Alman veya Rus turisti çeken girişimler Araplar'de aynı etkiyi yaratmayabilir.

Yani restoranlar alkolsüz menüler hazırlayıp, Arapça bilen personel bulundurabilirler.

Yapacaklardır da.

Arap turistlerin beklentilerini iyi çözümleyip bu eğilimi fırsata çevirebiliriz veya ''Bu Araplar da nerden çıktı?'' deyip, kaçırabiliriz.

Tıpkı Batı'da olduğu gibi.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Şimdi Reklamlar

Gazetedeki gibi bölmelere ayrılmış odalar; her birinde iki veya üç masa, bir o kadar da blgisayar. Maslak'taki iş merkezinin 4. katındaki Lowe Reklam Ajansı, merkezi Londra'da bulunan Lowe Worldwide Grubu'nun Türkiye ayağı. Kökeni Türk bir ajans ama zamanla uluslararası ortağın adını almış. Reklam ajanslarının yabancı ortaklıklar kurması ve zamanla onların sahipliği geçirmesi Türk reklamcılığının bir gerçeği. 

Ajans uluslararası ama çalışanların çoğu Türk. Buna aralarda dolanan kedi Paspas da dahil.

Benim çalışacağım bölümde de bir metin yazarı bir de görsel yönetmen var. Onlardan biri ''İyi bir döneme denk geldin'' diyor: ''Yakında Citroen konkuru(ajansların firmanın reklam kampanasını almak için girdiklei mücadele) var. İşi alırsak hareketli olur''
 
İş saatleri belli: sabah 9, akşam 6 arası. Resmi bir ortam yok. Çalışanların başında denetleyen biri de yok. Bu işi Paspas yapıyor gibi gözüküyor. Ama işlerde bir aksama da yok; herkes görevini biliyor. 

Metin yazarı ile görsel yönetmen birlikte çalışıyor. Bu sisteme yabancı değilim. Dergi hazırladığımız dönemde kız kardeşimle çalıştığımız gibi: Biri metinleri yazar, başlığını atar. Öbürü görselleri, sayfayı hazırlar. Sonunda da bir araya gelip, fikir alışverişi yaparlar. Bu, yaratıcı işler için önerilen bir model.

Nitekim bu modele göre metni ve görselleri ortaya çıkaranların birlikte çalışması etkin bir sinerji yaratıyor. Sonuçta da ortaya daha iyi işler çıkıyor.

Birlikte çalışacağımız metin yazarı, Mustafa, Kıbrıs'ta Reklamcılık okumuş. Bana neden reklam sektörünü istediğimi sorduğunda, kesin bir yanıt veremiyorum. Ancak ekonomik getirisi birçok işe göre yüksek olması, rahat çalışma ortamı gibi tarafları pekçok kişinin ortak görüşü.

Bunda bitirme tezimi reklam üzerine yazmamın da etkisi oldu tabii. Reklamı doğuşundan Türkiye'de geçirdiği süreçlere araştırmak, örnekleri incelemek bu dünyaya girişte iyi bir yoldu.

Şimdi de yaratıcı bir ekiple, ajansın çalıştığı markalara pazarlama fikirleri üretme zamanı. Nitekim bunun için ekiplere ayrıldık; Nestle Çikolata ve Clear Men(şampuan) olarak. Ben de ikinci ekipteyim. Bir reklam projesi fikir aşamasından uygulamaya dek nasıl işler yaşayarak göreceğiz.

Bu çalışmanın aşamalarını ve sonucunu da yazacağım.

Ama şimdi reklamlar...

Hakkımda

istanbul, Türkiye
İnsan fırsatların gelmesini bekler, fırsatlar da insanın gelmesini; İnsanlar bekler, fırsatlar bekler; kazanan hep mazeret olur

İzleyiciler

Blog Arşivi