Gönüllülük yapmak, bir sivil toplum kuruluşunda veya dernekte çalışmak..
İyi de ne faydası var bunun?
Gönüllülük kavramıyla ilk defa 2008 yılında tanışmıştım. Young Guru Academy'nin Liderlik Konferansı'nda. Sahnedeki adam, Sinan Yaman ''çift kanatlı liderler''den söz ediyordu. Bir kanadında
çalışkanlık, rekabet, hırs, öbür kanadında yardımseverlik, hoşgörü, sosyal sorumluluk taşıyan liderler. Nasıl tek kanatlı bir kuş uçamazsa, tek kanatlı bir lider de başarılı olamazdı ona göre.
Bunun için ''Anadolu'ya Beyin Göçü'' ''Yaratıcı Kütüphane'' gibi projelerde gençleri gönüllü olarak çalıştırıyorlardı. Bu çalışmalara katılanlarsa, başkalarına yarar sağlayıp, topluma katkıda bulunuyorlar. Sonunda da yine Sinan Yaman'ın deyimiyle ''kendilerine'' iyilik yapmış oluyorlardı.
Bu ''kendine iyilik'' hem mecazi hem de gerçek anlamda görülüyor zaten: Öncelikle projede yer alan insanlara değer katıp, onları mutlu ediyorlar. Öte yandan bu birkaç aylık veya yıllık çalışmanın sonunda zaten işleri hazır oluyor. Hem de uluslararası şirketlerde.
2010: Dönüm Noktası
2010 yılının Avrupa Kültür Başkenti İstanbul(du). Bu durum şehirde yaşayan herkese bir şey ifade ediyordur. Kimine göre havai fişek gösterisi, kimine göre duvarda gördüğü bir afiş veya izlediği konser..
Ama bir grup var ki, 2010 onlar için çok daha fazlası demek: Avrupa Kültür Başkenti İstanbul gönüllüleri. Yıl boyu konserlere, festivallere, eğitimlere katıldılar. Hem de ücretsiz olarak. Ben de onlarla çalıştığım için kendim de tanık oldum. Örneğin Sirkeci'deki Sepetçiler Kasrı.. Normal koşullarda buraya şöyle bir bakıp çıkayım deseniz bile prosedürle uğraşıp, özel izinler almanız gerekir. Ama Gönüllü Programı'nın eğitimleri burada verildiğinden, biz elimizi kolumuzu sallayarak gidiyorduk.
Yine bir 2010 projesi olan Açık Kapı Festivali'nde çalışan gönüllüler, Camiaaltı Tersanesi, Fener Rum Lisesi, Alman Başkonsolosluğu gibi binalara girip, gezebildiler. Buna pekçok örnek verilebilir: ''Disney on Ice'' gösterisinde de 2010 gönüllüsü olarak çalışmıştım. Bu sayede ben ve diğer gönüllü arkadaşlarım biletleri 35-110 lira arasında değişen gösteriyi ücretsiz izledik. Yaptığımızsa, gruplar halinde gelen çocuklara girişte bilet dağıtmaktı ve bu ''iş'' sadece yarım saat sürdü. Hatta 10'ar liralık ticketlarımızı da dağıttılar diğer tüm 2010 etkinliklerinde olduğu gibi.
Eğer o tarihte burada olsaydım, U2 konserini de ücretsiz izleyebilirdim. Nitekim 2010 gönüllüleri için 150 kişilik kontenjan ayrılmıştı.
Hatta STK'da çalışarak Afrika'ya gidenleri bile duydum.
Maaşlı Çalışanlar Var
2010 Gönüllü Programı'nda, -içinde benim de bulunduğum- istediği zaman çalışan bu grubun yanı sıra bir de ana ekip var. Gönüllü koordinasyonunu yürütüen ana ekiptekiler, maaşlı birer çalışan aslında.
Hemen hemen tüm Sivil Toplum kuruluşları böyle. Sürekli çalışanlara maaş ödüyorlar. Bunun için de gönüllü çalışmalar yeni bir iş sahası yaratıyor aslında. Yaşamını gönüllü çalışarak devam ettirmek isteyenlere iş olanağı sağlıyorlar.
Toplum Gönüllüleri Vakfı da buna benzer bir çalışma yürütüyormuş. 2010 yakında biteceği için onları araştırdım, çalışanlara sordum. Üniversiteler üzerinden örgütleniyorlarmış. Her üniversitenin temsilcisi farklı. Marmara'nın temsilcine bir e-posta gönderdim ve mail grubuna dahil oldum. Onları tanıyıp, projelerinde çalışırsam yine yazarım.
Gönüllülük kavramı da yere ve zamana göre değişiyor. Örneğin ülkemizde önceleri ''ucuz işgücü'' veya ''işsiz güçsüz insanların uğraşı'' olarak görülürmüş. Şimdi aksine, çoğu üniversite öğrencisi veya mezunu olan ''nitelikli'' insanlar ilgi duyuyorlar. Gönüllülüğün giderek toplumda söz sahibi olan, ''aktif katılımcı'' anlamı güçleniyor.
Esasında bu değişim, 1980'lerde başlamış. ''Bir takım hizmetleri devlet yapacağına gönüllü kuruluşlar yapsın'' düşüncesi çıkmış ortaya. 1999 Düzce Depremi ise AKUT gibi ekiplerin başarısı, hem gönüllü grupların gerekliliğini ortaya koymuş hem de bunların kuruluşunu hızlandırmış.
Nereye Varacak?
Avrupa'nın bu konuda daha sağlam bir temeli var. Batı'daki ortam gelecekte bizde de sağlanabilir. Örneğin İngiltere'de ''Volunteer of England'' yani ''İngiltere Gönüllülüğü'' diye bir kavram var. Üstelik gönüllülük bu ülkede en az 50 yıldır uygulanan, yerleşmiş bir kültür haline gelmiş.
''Etkinliklerde bilet, broşür dağıtma gibi işler yapan, hatta hergün yaşlıları karşıdan karşıya geçiren insanlar var'' diyor Gül Turner. O da yıllardır bu ülkede yaşıyor ve gönüllü çalışmalar yürütüyor. Üstelik 2008 yılında Liverpool Avrupa Kültür Başkenti sürecinde de çalışmış. Liverpool'da 2008'den sonra da 25 kişilik bir gönüllü ekibi çalışmaya devam ediyormuş: ''Çok başarılı oldular. 2008'den sonra şehrin ziyaretçi sayısı yüzde 150 arttı'' diyor.
Amerika Örneği
Amerika ise bir değil, birkaç adım önde gibi görünüyor. Nitekim burada gönüllülük, gönül rızasından çıkıp bir zorunluluk haline gelmiş. Çalışanlar en az bir STK'ya üye olup, zamanınının bir bölümünü buradaki çalışmalara ayırmak zorunda. Aksi takdirde itibar görmüyor, hatta iş bulamıyorlar. Ford'un, fabrikasında çalışan işçilerini, bir STK'da çalışmaları için teşvik ettiği, bunun için özel izin verdiği biliniyor.
Engelliler, çocuklar, yaşlılar, hatta İstanbul üzerine çalışan pekçok dernek ve STK var. Bunların birinde çalışmaksa kısa veya uzun vadede pekçok fayda sağlayabilir gibi görünüyor.
Topluma, dünyaya, veya en azından size.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder